16 Temmuz 2008

KEK ve ŞURUP ZARARLI MI?


Şeker uyuşturucu gibi… Öldürüyor!

British Medical Journal'da yayınlanan bir makalede "Şeker, tütün kadar tehlikeli, uyuşturucu sınıfına sokulmalı" dendi. Evet, anneler babalar top sizde. Hala çocuğunuza uyuşturucu vermeye devam edecek misiniz? "Ne yapalım, çocuğum gofreti, şekeri çok seviyor" deyip kafanızı kuma mı gömeceksiniz?

Bu öyle bir zehir ki her markette, bakkalda satılıyor. Bütün diğer uyuşturucular gibi bağımlılık yapıyor ve haz duygusuyla birlikte vücuda zarar veriyor. Hatta bu beyaz zehir çocuklara yediriliyor. British Medical Journal'da yeni yayınlanan bir makalede "Şeker tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için uyuşturucu sınıfına sokulmalıdır" diyor. Gözünüzün önüne yeğeninize, çocuğunuza "hediye ettiğiniz" çikolatalar, gofretler mi geliyor? İnsanı sigaraya, uyuşturucuya en yakınları alıştırır... Çocukları da "şeker isimli zehire" anne-babaları alıştırıyor en önce.
Şekerin ettikleri

Fazla şeker tüketmek kan şekerini çok çabuk artırıyor ve pankreas aşırı insülin salgılıyor. Buna "metabolik sendrom" deniyor. İnsülin, şekeri regüle ettikten sonra fazlasını yağ olarak depoluyor. Kan şekerindeki ani düşüşse sürekli acıkma hissine ve yemeye yol açıyor.

• Diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım hastalıkları, böbrek taşları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden oluyor.

• Kan dolaşımıyla vücudun her tarafına taşınan şeker özellikle de göbek, kalçalar, göğüsler ve bacağın üst kısmında toplanıyor. Bu bölgeler de dolduğunda, yağ asitleri kalp ve böbrek gibi aktif organlara dağılıyor. Bu organlar gittikçe yavaşlıyor ve sonuçta dokuları bozularak yağa dönüşüyor.

• Bağışıklık sistemi zayıflıyor. Vücut soğuk, sıcak veya mikroplara karşı koyamıyor.


Her yerde "şeker" var

Kek, pasta, baklava gibi tatlı yiyeceklerin içinde şeker olduğunu zaten biliyoruz. Tehlikeli olan gelişme, şekerin artık yerli yersiz neredeyse bütün hazır gıdaların içine koyulur hale gelişi... Bebek maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap, pizza, hamburger ekmeği, kola, hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici gözünde daha çekici hale getiriliyor. Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime kapılıyor ve satışlar artıyor. Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz bu gıdaları.

Çocuklar ve bebekler için çok sakıncalı

Özellikle bebek mamasında bile şeker olması, çocukların beslenme zevkinin bir ömür boyu yanlış bir yolda gitmesine neden oluyor. Günümüzde artan aşırı şişmanlığını sorumlularından biri de bebekken tanışılan şeker olsa gerek. Bebek mamasında anne sütüne oranla yüzde 60 daha fazla şeker bulunuyor!

Şekerdeki genetik risk

Şekerle ilgili çok önemli başka bir tehlike daha var. Genetiğiyle oynanmış mısırdan "mısır şekeri" üretiliyor. "Nişasta bazlı sıvı şeker" de denilen bu "oynanmış" şeker, çikolata, gofret, gazlı içecek, baklava, mısır gevreği gibi endüstriyel gıdalarda en çok kullanılan şeker türü.

Genetiğiyle oynanmış gıdalar ise, başlı başına sayfalarca yazı yazılabilecek bir konu. Doğal halinde değil, insan eliyle "oynanmış" genlere sahip yiyecekler yediğimizde, bizim vücudumuzda da genlerimizi ilgilendiren değişiklikler olabileceğinden korkuyor bilim adamları. Günümüzde yaygınlaşan besin alerjileri, kanser gibi rahatsızlıkların nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor mesela...

Şekerin gizli isimleri

Yiyeceklerin "içindekiler" listesinde şekerin farklı isimlerle gizlenmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu isimler ne mi? Sakaroz, esmer şeker, mısır şurubu, nişasta bazlı sıvı şeker, dekstroz, sorbitol, mannitol, xylitol, früktoz, meyve şurubu, glikoz, glikoz şurubu, bal, invert şeker, laktoz, maltoz, akçaağaç şurubu, melas, şeker şurubu, turbinado, amazake. Karacaoğlan'ın "zehir oldu yediğimiz şekerler" deyişi günümüzde daha bir geçerli...

Şekersiz hayat daha tatlı, daha uzun!

Almanya'da yapılan bir deneyin sonuçlarına göre şekersiz beslenme solucanların ömrünü yüzde 20 oranında uzattı. Ya insan hayatına neler yapıyor bu şeker? Yazımızı okumadan çayınıza şeker atmayın, çocuğunuzu sevindirmek için janjanlı mamuller almayın!

Almanya Jena Üniversitesi'nden Michael Ristow Ekim ayında yayınlanan şaşırtıcı bir deney gerçekleştirmişti. Deney sonuçlarına göre, bir tür şeker olan glikozu sindirmeleri engellenen solucanların ömrü yüzde 20 oranında uzuyordu. Michael Ristow, bu araştırmadan hareketle, "İnsanlarda da şeker tüketimi ömrü kısaltıyor olabilir" demişti.

Bu haber birçok gazetede yayınlandı ama hak ettiği ilgiyi görmedi. iyi bilgi okuyucuları için İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın'a görüşlerini sorduk ve Shane Ellison'un şeker hakkındaki çarpıcı görüşlerine yer verdik.
"Şeker kronik hastalıklara sebep oluyor"Prof. Dr. Ahmet Aydın
beslenmebulteni.com sitesinde yayınladığı yazılarında sık sık sağlıklı bir beslenme biçimini öneriyor. Tavsiye ettiği "Taş Devri Diyeti"nde şeker, un gibi gıdalara yer yok. Prof. Aydın, Michael Ristow'un deney sonuçları ile ilgili şunları söyledi:
"Teorilere göre yüksek oranda şekerle beslenme, kan insülinini artırıyor (insülin direnci, metabolik sendrom). İnsülin fazlalığı bir tarafta şişmanlığı artırırken, öte tarafta vücutta iltihap maddelerinin ve serbest radikallerin artmasına yol açıyor. Bunlar da kronik hastalıkları (kanser, osteoporoz, enfarktüs vb.) artırıp yaşlanmayı hızlandırarak ömrü kısaltıyor. Yüz yılın üzerinde yaşayan insanların tek ortak özelliği, kan şeker düzeylerinin yüksek olmaması ya da insülin dirençlerinin düşük olmasıdır."

"Şekerin yan etkisi: Obezite"

Amerikalı yazar Shane Ellison ise "Bir Masalmış Kolesterol" kitabında şekeri kalp sağlığına büyük bir tehdit olarak tanımlamıştı. Kitaptan şekerle ilgili satırlar şöyle:
"Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır.

Yüksek miktarda şeker (sukroz, yüksek glisemik endeksli karbonhidratlar ve meyve suyu) alımı, aşırı miktarda ensülin üretimine yol açar. Aşırı ensülin ise hücrelerinizi "uyuşturur".Hücre içine giriş imkânı bulamadığından, glikoz (ve diğer birçok besin) gidecek yerleri olmadan kan dolaşımında sürüklenir durur. Sabit bir şekilde glikozun akışı olduğunu fark eden pankreas ensülin salgılamaya devam eder. Glikoz ve insülin zehirli hale gelirler. Hasar başlar.
En korkutucusu, ensülin "termogenez"i bloke ederek yağ yakma özelliğinizi engeller.

"Termogenez", zayıf kalmanız için size Allah tarafından bahşedilen bir haktır. Vücudunuzun yağlardan, onları ısıya çevirerek kurtulma sürecidir. Ensülin, bu süreci engeller. Termogenez gibi mucizevî bir özelliğe, hareket etmenizden veya diyet yapmanızdan bağımsız bir şekilde doğuştan sahipsiniz, unutmayın.

Aşırı şeker alımına dayanan bu olumsuz etkiden mağdur olanlar, kontrol edemeyecekleri biyokimyasal bir kâbusun kölesi olacaktır. Çoğu vakada, geri dönüş yoktur. Uyanma imkânı olmayan bu kâbusun karakteristik özellikleri sürekli şeker krizleri, dindirilemeyen susuzluk hissi, idrar miktarında artma, vücut yağ miktarında artma (yıllar içinde vücudunuzun yağ yüzdesi artıyor mu?), karamsarlık ve düşük enerjidir.

Bu belirtiler daha sonrasında obezite, ardından insülin direnci, tip 2 diyabet, kalp hastalığı, kanser ve nihayetinde erken ölüme sebep olabilir. "İlkyardım" ilaçlarını unutun ve kan şekerinizi doğal yollarla düşürmeye çalışın."

Şekersiz hayat mümkün

Şeker o kadar çok hayatımıza girmiş ki, şarküteri ürünlerinden hazır pizzaya, ketçaptan bebek mamasına kadar her şeyin içinde şeker var. Bu yukarıdaki satırları okuyup, şekerden uzak durmak gerektiğine ikna olanlar dahi, şekerle bu kadar içli dışlı yaşamak nedeniyle bunun imkânsız olduğu zannına kapılabiliyor. Oysa çok basit… Şekerli içtiğiniz çaya şeker atmamakla başlayın işe.

Şeker yememek için 66 neden

Şekerin suç dosyası kabarık. Kurbanları arasında karaciğerden tutun beyne kadar birçok organ var. Bilimin şimdiye kadar tespit ettiği suçları okuyunca bir daha şeker yemek stemeyeceksiniz.
İyi bilgi, Malezya Tüketici Derneği'nin tüketicileri bilinçlendirmek için başlattığı "CAP Guide" serisinden çevirileri sizlerle paylaşmaya devam edecek. Serinin şekeri konu alan kitapçığı bu "tatlı katilin" suç dosyasını şöyle sıralıyor.

1. Şeker kanser hücrelerinin en çok sevdiği şeydir. 2. Şeker bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir. 3. Şeker vücudunuzun mineral dengesini bozabilir. 4. Şeker çocuklarda hiperaktivite, endişe, dikkat bozukluğu ve huysuzluğa sebep olabilir.5. Şeker çocuklarda uyuşukluğa sebep olabilir.6. Şeker çocukların okul başarısını olumsuz etkileyebilir.7. Şeker trigliserit seviyesinde belirgin bir artışa sebep olabilir.8. Şeker bakteri enfeksiyonlarına karşı savunma sistemini zayıflatabilir.9. Şeker böbreklere hasar verebilir.10. Şeker krom eksikliğine yol açabilir.11. Şeker bakır eksikliğine yol açabilir.12. Şeker kalsiyum ve bakır emilimini engeller.13. Şeker meme, yumurtalık, prostat ve rektum kanserine yol açabilir.14. Şeker kadınlarda daha büyük risk oluşturmak üzere, kolon kanserine sebep olabilir.15. Şeker safra kesesi kanseri için risk faktörü olabilir.16. Şeker gözleri bozabilir.17. Şeker serotonin seviyesini yükseltir; bu da kan damarlarını daraltabilir.18. Şeker Hipoglisemiye sebep olabilir.19. Şeker midenin asidik olmasına yol açabilir.20. Şeker çocuklarda adrenalin seviyesini artırabilir.21. Şeker koroner kalp hastalığı riskini artırabilir. 22. Şeker ciltte kuruma ve saç beyazlamasına yol açarak yaşlanma sürecini hızlandırabilir.23. Şeker alkol bağımlılığına yol açabilir.24. Şeker diş çürüklerini artırabilir.25. Şeker kilo alımı ve aşırı şişmanlığa katkıda bulunabilir.26. Yüksek miktarda şeker yemek Crohn's hastalığı ve ülseratif kolit riskini artırır.27. Şeker kireçlenmeye sebep olabilir.28. Şeker astıma sebep olabilir.29. Şeker mantar enfeksiyonlarına sebep olabilir.30. Şeker safra taşı oluşmasına yol açabilir.31. Şeker böbrek taşı oluşmasına yol açabilir.32. Şeker istemik kalp hastalığına yol açabilir.33. Şeker apendisite yol açabilir.34. Şeker Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini şiddetlendirebilir.35. Şeker dolaylı olarak hemoroide yol açabilir.36. Şeker damarlarda varise yol açabilir.37. Şeker osteoporoz oluşumuna katkıda bulunabilir.38. Şeker salya asiditesine katkıda bulunabilir.39. Şeker insülin sensitivitesinde düşüşe sebep olabilir. 40. Şeker glikoz toleransının düşmesine sebep olur.41. Şeker büyüme hormonunu azaltabilir.42. Şeker toplam kolesterolü artırabilir.43. Şeker sistolik kan basıncını artırabilir.44. Şeker gıda alerjilerine sebep olur.45. Şeker diyabet oluşumuna katkıda bulunabilir.46. Şeker hamilelikte kan zehirlenmesine yol açabilir.47. Şeker çocuklarda egzama oluşuma katkıda bulunabilir.48. Şeker kardiyovasküler hastalığa sebep olabilir.49. Şeker DNA yapısını bozabilir.50. Şeker katarakta sebep olabilir.51. Şeker amfizeme sebep olabilir.52. Şeker ateroskleroza sebep olabilir.53. Şeker serbest radikal oluşumuna sebep olabilir.54. Şeker enzimlerin işlevselliğini düşürür.55. Şeker karaciğer hücrelerinin bölünmesine sebep olabilir; bu da karaciğerin boyutlarını büyütür.56. Şeker karaciğerde yağ miktarını artırabilir.57. Şeker karaciğerde patolojik değişimlere yol açabilir.58. Şeker pankreasa zarar verebilir.59. Şeker kabızlığa sebep olabilir.60. Şeker miyopluğa sebep olabilir.61. Şeker hipertansiyona sebep olabilir.62. Şeker migren de dahil olmak üzere baş ağrılarına sebep olabilir.63. Şeker beyin dalgalarını artırabilir; bu da beynin düşünme kabiliyetini zayıflatır.64. Şeker depresyona sebep olabilir.65. Şeker hormonal dengesizliğe sebep olabilir.66. Şeker Alzheimer's hastalığı riskini artırabilir.

Kanser en çok neyi sever?

Kanserin beslenmesine izin vermeyin! Bilim adamları kanser hücrelerinin en sevdiği yiyeceğe karşı uyarıyor... Bu "tatlı" yiyecek ne mi? Okuyun, şaşırın...

Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu öğrenir. 1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg'a Nobel ödülü kazandırmıştır.

Kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerin oksijenli solunumunun, oksijensiz – anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir. Otto Warburg
Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır? Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır. Oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.

Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma süreciyle metabolize olduğudur.

Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha büyüktür.
Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor: Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa...

Proteinlerden şeker

Bu ziyan sendromuna "cachexia" denir. Cachexia, vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) "glycogenesis" işlemiyle, şeker elde etmesidir. Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.

Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Ya da karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak?

Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü ŞEKER KANSERİ BESLEMEKTEDİR.

Peki, doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir. Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin hastalıkla bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi.

Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri Laetrile'dir. Cachexia'lı hastaların yüzde 50'den fazlasında glycogenesis sürecini durduran Hydrazine Sulfate bunlardan bir diğeridir.

Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir "akıllı bomba" üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.

Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı. Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine "Sağlığa zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır." ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.

Kaynak: International Wellness Directory

Şekeri bırak, kalbini koru!

Yılın tıp kitabı "Bir Masalmış Kolesterol" kalp sağlığımızı korumak için şekerden uzak durmayı öğütlüyor. Şeker yediğimizde neden kendimizi "mutlu" hissettiğimizi açıklayan yazar, bu sanal mutluluktan ve şeker bağımlılığından kurtulmanın da reçetesini veriyor!

İyi bilgi özel
"Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır."
Yazar Shane Ellison, kan şekerini kontrol altına alma ile ilgili şunları yazıyor:
"Kalp hastalığını önleme veya geriletmede yaşam biçiminin etkisi Kalp hastalığını önlemede ilk basamak, hap yutmak değil, sağlıklı yaşam alışkanlıklarını kazanmak olmalıdır. Bu kural, reçeteli ilaçlar için de, kapsül şeklinde satılan besin destekleri için de geçerlidir. Her iki ilaç türü de, yaşam biçimi kötü olanlarda kalp hastalığı görülmesini engelleyemez. Eğer kalp hastalığı risklerinizi azaltma konusunda ciddiyseniz aşağıdaki alışkanlıklarını kazanmalısınız:

• Şekeri (sukroz, yüksek fruktoz içeren mısır şurubu -nişasta bazlı sıvı şeker-, fruktoz ve suni tatlandırıcılar) ve sigarayı kesin
Ağır olmayan egzersiz yapın
• Şarap da dahil, alkol alımını kesin veya en aza indirin
• Her gün daha fazla yeşil/ yapraklı sebze tüketin
• Daha fazla saf su için (damıtılmış olmayan sulardan için)
• Sadece çiğ süt (pastörize edilmemiş süt) tüketin, miktarı sınırlı tutun
• Düzenli olarak, ceviz, Hindistan cevizi yağı ile taze somondan ve/veya kanola yağından omega–3 yağ asidi tüketin
• Rafine tahıllarla yapılmış besinleri (beyaz unlu) azaltın.
...

Kan şekeri dikkat edilmesi gereken bir konudur. FDA, "ABD'de yetişkin nüfusun üçte ikisinin aşırı kilolu veya obez olduğunu ve diyabet nedeniyle erken ölümlerin salgın hastalık gibi yayıldığını" bildiriyor. Amerika bir mezarlık. İnsanların çoğu, hastalık belirtilerini maskelemeye yarayan FDA onaylı ilaçları kullanıp rahat rahat ölmeyi bekliyor. Mantığınızı dinlerseniz, "Diyet kolayı çöpe at, kolesterol düşürücü ilaçları unut ve bu uyarıyı beyninde hemen hareket geçir" dediğini duyacaksınız.

Tüm maddeler, hatta su bile toksik, yani zehirlidir. Bir maddenin zehir olup olmayacağını hangi dozda kullanıldığı belirler. Bu prensip, M.Ö. 1500 yılında Paracelsus tarafından ortaya konmuş olup, glikoz ve ensüline uyarlanabilir.


Glikoz, enerji ateşinizi tutuşturan kıvılcım olarak değerlendirilebilir. Ensülin de kibrittir. Kan dolaşımınıza glikoz girdiğinde, pankreastan ensülin salgılanır. Ensülin, mekik gibi vücudunuzun hücrelerine glikoz ve diğer besin maddelerini taşır. Bu önemli maddeler dahi zehirli olabilir. Nasıl mı?

Yüksek miktarda şeker (sukroz, yüksek glisemik endeksli karbonhidratlar ve meyve suyu) alımı, aşırı miktarda ensülin üretimine yol açar. Aşırı ensülin ise hücrelerinizi "uyuşturur".
Hücre içine giriş imkânı bulamadığından, glikoz (ve diğer birçok besin) gidecek yerleri olmadan kan dolaşımında sürüklenir durur. Sabit bir şekilde glikozun akışı olduğunu fark eden pankreas ensülin salgılamaya devam eder. Glikoz ve insülin zehirli hale gelirler. Hasar başlar.


En korkutucusu, ensülin "termogenez"i bloke ederek yağ yakma özelliğinizi engeller.

"Termogenez", zayıf kalmanız için size Allah tarafından bahşedilen bir haktır. Vücudunuzun yağlardan, onları ısıya çevirerek kurtulma sürecidir. Ensülin, bu süreci engeller. Termogenez gibi mucizevî bir özelliğe, hareket etmenizden veya diyet yapmanızdan bağımsız bir şekilde doğuştan sahipsiniz, unutmayın.

Aşırı şeker alımına dayanan bu olumsuz etkiden mağdur olanlar, kontrol edemeyecekleri biyokimyasal bir kâbusun kölesi olacaktır.
Çoğu vakada, geri dönüş yoktur. Uyanma imkânı olmayan bu kabusun karakteristik özellikleri sürekli şeker krizleri, dindirilemeyen susuzluk hissi, idrar miktarında artma, vücut yağ miktarında artma (yıllar içinde vücudunuzun yağ yüzdesi artıyor mu?), karamsarlık ve düşük enerjidir.

Bu belirtiler daha sonrasında obezite, ardından insülin direnci, tip 2 diyabet, kalp hastalığı, kanser ve nihayetinde erken ölüme sebep olabilir. "İlkyardım" ilaçlarını unutun ve kan şekerinizi doğal yollarla düşürmeye çalışın.

Yüksek kan şekerinizi düzeltmek için, aşağıdakileri uygulayın:

• Eğer önünüzdeki yemeğin tadı şekerliyse ve bu tat organik meyveden gelmiyorsa yemeyin
• Her yemekten önce suda çözünmüş 1 çorba kaşığı karnıyarık otu tohumu (psyllium husk)
• Her gün 1–6 gram tarçın
• Her gün 300–600 mg alfa lipoik asit (ALA)
• Her gün 10–25 mg, yüzde 1'lik banaba bitkisi ekstresi (korosolik asit)
• Beslenmenizden yüksek glisemik endeksli karbonhidratları çıkarın
• Yemek veya atıştırmalıklarla birlikte ayçekirdeği, badem, kabak çekirdeği gibi tohumlar veya fındık fıstık tüketin (kavrulmamış, tuzlanmamış olanlarını)
• Tabii ki düzenli olarak spor yapın.

Uzun vadede kan şekerinizi kontrol altında tutarsanız, 5–10 yaş daha genç görüneceğinizi ve hissedeceğinizi düşünebilirsiniz. Obezite, diyabet, kalp hastalığı ve kanser nedeniyle erken ölüm tehdidi kötü bir rüya olarak kalacaktır.

Şekeri sonsuza kadar nasıl bırakabilirsiniz?

Şeker bağımlılığı gerçek bir tehlikedir. Sukroz bağımlılığı, obezitenin bir numaralı nedeni sayılabilir. Obezitenin, kalp hastalığı için risk faktörü olduğu kanıtlanmıştır. Şeker bağımlılığının bir göstergesi de, küçük kızlarımızı "şeker" olarak tanımlamaktır.

Sevdiklerimizi şekerle ilişkilendirmemizin nedeni, şekerde olduğu gibi çocuklarımıza duyduğumuz sevginin de kendimizi iyi hissettirmesidir. Başka bir deyişle, sevgi ağrıyı keser.

Bilim adamları, şeker ve sevgi arasındaki bu benzerlikle ilgili olarak, her ikisinin de "opioid" (afyondan elde edilen) reseptörleri tetiklediğini keşfetmişlerdir. Bu reseptörler tetiklendiğinde, reaksiyonlar zinciri ateşlenmiş olur. Bu zincir, "ağrıyı hissetmeme" ile son buluyor. Sonuç, mutluluktur.

Şeker ve sevgiye ek olarak, ilaçlar da opioid reseptörleri tetikleyebilirler. Bu ilaçlar afyon, kodein, morfin ve oksikodon'dur.
Bunların hepsi "opiat" olarak bilinir. "Mutluluk"un ötesinde, opiatlar "coşku ve neşe" duygularına da neden olur.
Bu, kısmen de olsa, insanların neden bağımlı olabildiklerini açıklar – bu coşku ve neşe halinin doğal bir şekilde hissedilmesi güçtür, ama imkânsız değildir.
Bu ayrıca, sevilme hissinin eksik olduğu kişilerin neden şekere (örneğin karınız mutsuz olduğunda çikolata yer) veya ilaçlara yöneldiğini de açıklar.

Opioid reseptörleri tetikleyen birçok şey bağımlılık yaratabilir. Bazı bağımlılıklar sağlıklıdır, bazıları da şeker bağımlılığında olduğu gibi sağlıksız.

Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada.
Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır.

Şeker bağımlılığı birçok bahane ile rasyonalize edilir. Genellikle şunlar söylenir: Herkes gazoz içiyor, zararlı olsaydı satılmazdı, çocuklar bile yiyor, etikette "şekersiz" yazıyor, yarın bırakacağım, kilo almak umurumda değil, benimki genetik, herkes şişman, şişmanlık sağlıklıdır, bir yerde şekerin bağımlılık yapmadığını okudum.

Şeker bağımlılığının nasıl geliştiğini bilmek, tedavinin nasıl olacağı hakkında fikir verir. Şeker tüketildiğinde beyinde serotonin seviyesi yükselir. Bu da endorfin üretimini arttırır. Aynı ilaçlarda olduğu gibi, bu beyin kimyasalları da opioid reseptörleri tetikler, böylece mutluluk verir, acı hissini gölgeler.

Opioid reseptörleri şekerle tekrar tekrar tetiklenerek serotonin düzeylerini suni olarak arttırırsa, insan vücudu doğal yollardan serotonin üretimini ve salgılanmasını durdurur. Serotonin duygulanım ve iştahın kontrolünden sorumludur . Serotonin olmadığında kişi depresif olur ve daha fazla şeker yemek için kıvranır. Bu da mutluluk ile şeker arasında duygusal bir bağ kurulmasına yol açar. Şeker bağımlıları, serotonin düzeyini arttırmak ve mutlu olmak için şekersiz yapamaz hale gelir. Bu olayın adı "duygusal yeme"dir. Zamanla, duygusal yeme şeker yeme haline gelir, bu da termogenezi engellediğinden yağ dokusunun artmasına yol açar.

Bunun üstesinden gelmek için, şeker bağımlılarının serotonin düzeylerini artıracak ve şekerdeki gibi olumsuz yan etkileri olmayan sağlıklı alışkanlıklar geliştirmeye ihtiyaçları var. Bu kriterlere uyan iki şey var: egzersiz ve esansiyel aminoasit olan L-triptofan.

İyi bilinen "koşma sarhoşluğu", endorfinlerin opioid reseptörleri tetiklemesinin sonucudur.
Bu mutluluk hissi, hafif egzersiz ile de kazanılır.
Şekerin yerine geçebilecek harika bir alternatiftir. Kuşkusuz, koşma alışkanlığı pasta yemekten daha yorucu olup sağlıksız bir bağımlılığa da yola açabilir, her gün egzersiz yapanlarda olduğu gibi. Dengeyi bulmak çok önemlidir.

L-triptofan, şekerin yerini kolayca alabilir ve egzersizle birlikte kullanılabilir. Yapıtaşı gibi davranarak vücudun serotonin üretimini arttırır. Sonuçta, L-triptofan kullananlar, şeker krizlerinden kurtulurlar. Bu esansiyel aminoaisit melatonini de arttırır. Bu da gece güzel bir uyku çekmeyi seven herkesin çok hoşuna gidecektir.

Şeker bağımlılığı bir kez sonlandığında, termogenez harekete geçecektir. Termogenez herkese ince bir vücutla yaşama hakkı verir. Tek başına bu dahi kalp hastalığına yakalanma ihtimalinizi düşürür.

Suni tatlandırıcılara da yer yok

Purdue Üniversitesi'nden Prof. Dr. Terry Davidson ve Doç. Dr. Susan Withers, suni tatlandırıcıların, aynı şekerde olduğu gibi, tokluk hissine engel olduğunu bulmuşlardır.

Uluslararası Obezite Dergisi'nde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre "ağızdaki his" vücudun kalori sayma becerisinde çok önemli rol oynuyor. Suni tatlandırıcı kullandığımızda, vücudun şekerli tadı esas alarak kalori sayma kabiliyetini engellemiş oluyoruz.

Sağlıklı veya diyet ürün ve protein takviyesi üreticilerinden bazıları galiba henüz şekerin kötü etkilerinin farkında değiller. Bunun bir göstergesi de, bu ürünlerin bol miktarda şeker veya suni tatlandırıcı içermesidir. Bu tür ürünlerin sizin için sağlıklı olduğu inancı, pazarlama stratejilerinin nasıl olup da tıbbi bilgi ve sağduyunun yerini aldığına mükemmel bir örnek oluşturuyor."

http://sarimutfak.blogcu.com/



Şimdi tüm bu yazılardan arılara verilen kek ve şurubun içindeki şeker-pudra şekeri için arıcı arkadaşlar ne düşünür bilemem ama ben olumlu düşünmüyorum açıkçası...

Arıların hastalıklara çok sık yakalanmasında, uzun kışları atlatamamalarında, sebepsiz arı ölümlerinde şekerin etkisi olabilir mi?

Bu durumda şurup ve kek kullanılmadan yapılan ekolojik arıcılık için düşünceleriniz nedir?

Ekolojik Bal Üretimi:

Uluslararası ekolojik bal üretimi kurallarına göre:

Temel petekleri % 100 saf balmumundan oluşan,
glikoz ve sakkaroz içermeyen, yani surup ve kekle besleme yapılmayan,
ruhsatlı olsalar bile arı sağlığı için kullanılan sentetik kimyasal ilaçları kullanmadan tamamen doğal floradan yararlanılarak üretilen ballara Ekolojik bal sertifikası verilmektedir.

Ekolojik bal sertifikası alabilmek için kontrol firmalarına müracaat edilmekte üretimin yukardaki şartlara uygunluğu kontrol firması tarafından denetlenmekte ve üründen alınan örnekler uluslararası agredite labaratuarlara gönderilerek analiz edildikten sonra sertifikalandırılmaktadır.

Örneğin TÜM–ARI A.Ş. Artvin’de Ekolojik bal üretim programını başlatmış, denetimler sürdürülmektedir.

http://www.macahelas.com/EkolojikBalUretimi/EkolojikBalUretimi.htm

1 yorum:

Unknown dedi ki...

BAL VE ARI ÜRÜNLERİDE TOPRAK ANALİZİ GİBİ ÜCRETSİZ OLSUN KAMPANYASI *SUAT SABUNCU